Fazlaca müridi olan şeyh, bir zaman bakar ki, müritler teker teker el-etek çekiyorlar dergahtan. Öyle bir vakit gelir ki, tek bir müridi kalır. Dayanamaz ve sorar o tek müride;
-Arkadaşların neden gelmiyorlar artık?
Mürit utana sıkıla hali ile cevabı geçiştirmek ister, kızarır, bozarır. Şeyh ısrar edince de anlatır meseleyi.
-Efendim, o arkadaşların kalp gözü açıldı ve sizin alnınızdaki Cehennemlik yazısını gördüler. Bu insana mürit olunmaz diyerek, gittiler. Şeyh çok üzülür ve sorar;
-Peki sen neden gitmedin?
-Ben de o yazıyı görüyorum. Ama o yazıyı görecek hale gelmemi sağlayan da sizsiniz. Bırakıp gidemezdim, der mürit. Bu sadakat karşısında şeyh ağlamaya başlar ve der ki,
-Ben o yazıyı 40 yıldır görüyorum ama gidecek başka kapı yok ki!
Şeyhin bu inkısarı, 40 yıllık sadakatle birleşince, alnındaki “şaki” yazısı silinir ve “said” yazar.
Nerden çıktı bu sadakat öyküsü derseniz, Sadakat Söylenceleri kitabından derim. Son zamanlarda ağzımıza pelesenk ettiğimiz ve hemen her yerde hakkında bir şeyler duyduğumuz kavram, bu kitapta alışılagelenin dışında irdelenmiş.
İtiraf etmeliyim ki, elime kitabı ilk aldığımda çok iyi izlenimlerim yoktu. Yine şu geleneksel sadık müşteri oluşturma kitaplarından bir sandım. 1 hafta öylece karşımda durdu ve sonunda “e hadi bi okuyayım” dediğimde, 1 haftalık kayba üzüldüm doğrusu. Sadık müşteri oluşturma ile ilgili bilinen tüm genellemeleri, tekrar düşünmeme neden oldu. Okumak isterseniz Rota Yayınları’ndan çıktığını belirtmek isterim.
Kitap karikatürlerle beslendiği için zengin bir içeriğe de sahip ki bunu yazmazsam olmazdı:) Birkaç gün sonra kitaptan alıntılar da yapacağım. Sadık müşteri kavramına derinlemesine nüfuz edeceğim.
“Hadi bakalım” mı diyorsunuz? E hadi bakalım o zaman…